Neden Güçsüz Tarafı Destekleriz? (Underdog Etkisi)
Biz insanlar genellikle altta kalan, ezilen ve güçsüz tarafı destekleriz. Bu yazıda sizinle bu sorunun peşinden bol örneklerle gideceğiz.
Peki neden güçsüz tarafı
destekleriz?
Çünkü çoğu insan reddedilen görüşler, küçük duruma düşen kişiler, kaybeden taraf için sempati duyar. Bu yönüyle en az değer gören tarafa fayda sağlayacaktır. Örneğin bir futbol maçı düşünelim bir tarafta güçsüz bir Afrika ülkesi takımı diğer tarafta güçlü bir Brezilya takımı. Evet maçın sonucu belli gibi inancını kaybetmeyenleri duyuyorum ama Afrika takımı bir gol yedi bile ve tam olarak bu durumdan bahsediyorum Afrika takımına karşı bir sempati oluştu içimizde. Bu sadece sporda değil, örneğin politik seçimlerde de böyledir. Peki bu duruma bir isim vermemişler mi diyelim o zaman. Tabi ki bir isim verilmiş ‘Underdog’. Peki bu Underdog ismi tam olarak nasıl ortaya çıktı? Aslına bakarsanız Avustralya’nın kuruluş yıllarında elektrikli testereleri olmadığı için elleriyle odun kesen kişiler tarafından ortaya atılmış. Peki nasıl mı şöyle ki odunu kesmenin en iyi yolunu büyükçe bir çukur kazma ve çukurun içinde bir kişi üstünde bir kişi olacak şekilde büyükçe testerelerle kesmekten bulmuşlar. Hava zaten sıcak birde çukurun içine girdiyseniz o zaman sıcak, ter bir yandan da telaş hiç çekilmez. Bu nedenle çukurun altında ki kişiye underdog denilmiştir. ‘aşağılık köpek’ denmese bile ‘aşağıdaki köpek’ olarak çevirebiliriz Türkçeye.
Zamanla "Aşağılık Köpek" kalıbı yerleşmiş dillerine. Avustralya da İngiltere ile savaşırken hep altta kalan taraf olduğu için Underdoglara karşı bir sempati oluşmuştur. Amerika'nın ‘zenginim ve o halde tanrı beni seviyor’ düşüncesine karşı ezilen kesime bir sıcaklık duyulmaya başlanmış ve hatta ‘altta kalanın canı çıkmasın’ denmiş ve ilk işçi partisinin kurulmasına yol açmıştır. Bu konu üzerine birkaç araştırma yapılmıştır. Örneğin Indiana Üniversitesi Akademisyenlerinden Edward Hirt 1922’ de bugün artık ünlü bir araştırma yayınladı. Deneyi için basketbol tutkunu 167 öğrenciyi ikna etti. Önce her şey sıradan bir şey gibiydi. Tuttukları takım kazandığında, öğrencilerin kendilerine olan saygıları ve özgüvenleri artıyordu, hatta daha fazlası; söz konusu kişiler karşı cinse daha çekici göründüklerine inanıyorlardı. Ancak takımları kaybettiğinde, dernekler adeta çöküyordu ve o gün akıp giden bira, gözyaşı ve öfkeyle kendilerine olan saygıları da karışıyordu. Favori olanı tercih eden herkesin saplanıp kaldığı çıkmaz tam olarak bu; Başarılı olunan durumlarda sevinçten havalara uçulur hatta zafer çığlıkları atılır ancak durum kötüleştiğinde büyü ve sevinç yok olur ve Olimpos’un tepesindeki zafer çığlıkları Hades’in homurtularına dönüşür. Buna karşın ezilmiş ve potansiyel kaybedenleri, yani Underdogları destekleyenler yenilgiyi zaten hesaba katmıştır. Bu nedenle ezilmişlerle oynanan oyunlarda sıkça kazanılabilir. Her zafer egoyu sıcak bir hava balonu gibi şişiren bir olağanüstü bir sürpriz. Hatta örneğin at yarışlarında kaybetmeye meyilli atların kazanç payı çok daha iyidir. Underdoglara oynamak kazandırır. Genel olarak birçok insanın böyle davranması şaşkınlık vericidir. Anlaşılan, farklı biçimde cesur ve kendine güveni olan kişiler bu etkiye en fazla bağlılığı olanlar. Örneğin; Bowling Green-State Üniversitesinde Jimmy Frazier ve Eldon Snyder 1991 yılında bu konuya ilgili yaklaşık 100 öğrencinin katıldığı bir deney yaptılar. Deneklerden A veya B takımını tutmaları istendi. A takımı bilim adamları tarafından açıkça üstün tutularak övüldü. Bilin bakalım öğrenciler hangi takımı tuttu? Doğru! Yüzde 81’i B takımını destekledi. Sonra oyun başladı ve çok geçmeden öğrencilere B takımının ilk üç devreyi önde götürmeyi bir şekilde başardığı söylendi. Ne oldu dersiniz? Yanlış! Daha önce B takımını tutmaya yemin edenlerin yaklaşık yarısı A takımını tutmaya başladı. Çünkü şimdi ezilen bu takım olmuştu. Bu tıpkı Rocky Balboa’ daki durumu andırıyor. İnsan nedense ezik bakışlı mor gözlü serserinin tekrar ayağa kalkıp dövüşü kendi lehine çevirmesini istiyor. Ve buda Underdogları çekici yapıyor. Belki favori birinin gücü konumu ve zekası onlarda yok fakat kalpleri ve tutkuları var. Ve bizi büyüleyen de bu durum. Holywood efsanelerinin tahminen yüzde 99’u un temeli bu prensibe dayanır. ‘Kill Bill’, ‘Gladyatör’ ya da 'Cesur Yürek' olsun, başrol oyuncularının durumu başlangıçta epey kötü görünüyor ve oldukça fazla hırpalanıyorlar.
Ama bu yüzden pes mi ediyorlar? Asla! Direniyorlar ve yükselmek için daha hırslı çalışıyorlar. Tamam son iki filmde bu uğurda ölüyorlar ama hey, ne görkemli son ama. Elbette bu sadece sinema, sabun köpüğü yani. Ne yazık ki Underdoglar gerçek hayatta bu denli çabalamıyor ve çok az kazanıyorlar. Ama bizler en azından böyle olsun istiyoruz. Çünkü günün birinde bizde kaybeden olabiliriz, veya öyleydi. Veya onlara üzüldüğümüz için böyle oldu ama böyle güzel oldu yoksa düşene kim yardım eder başka. Yoksa adalet çöpe mi gitsin? altta kalanın canı mı çıksın? Çıkmasın çıkmasın. Bir destekleyen çıkar elbet.
Bizi Sosyal Medyadan Takip Edebilirsiniz:
İnstagram: https://www.instagram.com/birgarippsikoloji
Twitter: https://twitter.com/BirPsikoloji
Facebook: https://www.facebook.com/bir.garip.395891
YouTube: https://www.youtube.com/channel/UCZIkrKxC2a_ZkY5D8x8aJ0A/featured?view_as=subscriber
İnsanları psikolojik olarak ele aldığınız bu konu bilgilendirme açısından gayet güzel olmuş. Sorularla okuyucuları yönlendirmeniz ve örneklerle desteklemeniz konuyu pekiştirmeye yardımcı olmuş. Başarılarınızın devamını diliyorum.
YanıtlaSilYorumun için teşekkür ederiz. Beğendiysen ve bişeyler kattıysa sana bizde mutluyuz. Takipte kalmayı unutma😊
SilHarika olmuş konu hakkındaki bakış açınızı ve üslubunuzu çok beğendim. Devamını bekliyoruz başarılar dilerim
YanıtlaSilÇok teşekkür ederiz😊beğendiğiniz için çok mutlu olduk.
SilKonu seçiminden, yorumuna, üslubuna kadar her şey kusursuz güzel emeğinize sağlık başarılar dilerim.
YanıtlaSilGüzel yorumunuz için çok teşekkür ederiz😊
YanıtlaSil