Şizofreni
Şizofreni geçmişten bugüne mevcut olan bir hastalıktır. Orta çağdan 18. Yüzyıla kadar bu kişilere şeytani varlıklar veya tanrının gazabına uğramış kişiler olarak bakılmıştır. Ve toplumdan dışlanmış, işkenceye maruz kalmış hatta öldürülmüşlerdir. Isveçli ruh hekimi Eugen Bleuler 1911 yılında yunanca aklın bölünmesi anlamına gelen şizofreni terimini önerdi ve hala günümüzde de bu terim kullanılmaktadır.
Şizofreni klinik olarak; karakteristik düşünce ve algı bozuklukları, motor anomaliler, bilişsel bozulmalar, avolüsyon ve apati, kısıtlanmış duygusal dışa vurum ve iletişimde güçlükleri kapsayan bulgu ve belirtiler kümesi ile kendisini göstermektedir. Olağan işlevlerde aşırılık ya da çarpıklık olarak bilinen pozitif belirtiler; sanrı (temelsiz, yanlış inanışlardır.) , halüsinasyon, konuşmada bozukluk ve davranış problemlerini içermektedir. Olağan işlevlerin azalması ya da yitimi şeklinde tanımlanan negatif belirtiler ise; duygusal tepkilerde azalma, aloji, avolüsyon, toplumsal geri çekilme şeklinde kendini göstermektedir (kocal ve ark.).
Şizofreni klasik olarak alevlenme ve remisyonlarla seyretmektedir. Hastalığın uzun dönem gidiş ve sonlanışını değerlendirebilmek güç olmakla birlikte; hastalığın belirtileri, toplumsal uyum, hastaneye yatış sayısı ve süresi, bilişsel yetiler, özkıyım eğilimleri, şiddet içeren davranış örüntüleri, genel sağlık durumu gibi belirtiler uzun dönemde hastalığın gidişatı hakkında bizlere fikir verebilmektedir. Yapılan çalışmalarda iyileşme oranları %10-60 arasında olmakla birlikte, bütün hastaların yaklaşık %20-30’luk kesiminin normal yaşantısını sürdürebildiği tahmin edilmektedir. (kocal ve ark.)
Epidemiyolojisi
Araştırmalara göre kadın ve erkeklerde görülme sıklığı eşittir. Başlangıç yaşı erkeklerde daha erkendir. Genellikle ortaya çıktığı yaş erkeklerde 15-25, kadınlarda 25-35 yaş aralığındadır. Şizofreni hastalarında en sık görülen medeni durum hiç evlenmemiş olmakla birlikte ayrı yaşıyor olmak ve boşanmış olmakta etkilidir. Yapılan çalışmalarda sosyoekonomik düzeyi düşük ailelerde şizofreni görülme sıklığı artmaktadır. Bu durumu iki şekilde açıklamaya çalışmışlardır birincisi sosyoekonomik düzeyi düşük ailelerde doğum öncesi bakım yetersizliği, enfeksiyonlar gibi olumsuz etkenlerin şizofreniye yatkın hale getirdiği ve ikinci olarak kuşaklar boyunca şizofreniye yatkınlığı olan ailelerin alt sınıflara itildiği. Aile ortamı ve erken çocukluk döneminin de etkisi tamamen reddedilememiştir. Şizofrenide göç, endüstriyel yapı ve kentleşmede önemli faktörlerdir. Genel görüş şizofrenide birçok etkenin rol oynayabileceğidir. Araştırmalar sonucu sağlıklı bireylerin yaşamları boyunca şizofreniye yakalanma olasılıkları %1 iken, anne veya babası şizofreni olan bireylerde görülme olasılığı %13’tür, hem anne hem babası şizofreni olan bireylerde ise bu durum %35’lere kadar yükselebilmektedir.
Etyolojisi
- Araştırmalar sonucu şizofreni ile ilgili yapılan tanımlara bakılarak bir beyin hastalığı olduğu söylenmiştir. Hastaların belirti kümelerinin kişiden kişiye değişiklik göstermesi bunun bir hastalıktan çok bir sendrom olarak düşünülmesine sebep olmuştur. Sinir sistemi gelişiminde oluşan bir anormallikten oluşabileceği de düşünülmektedir. Bununla beraber araştırmaların çoğunda belirtilen bazı bozukluklar genel olarak şizofreniyle ilişkisi kabul edilmiştir.
- Genetik etkenler göz önünde bulundurulmuş fakat şizofreni için kesin olarak bir gen
belirtilmemiştir. 5,6,8,10,13 ve 15. Kromozomlar üzerinde çalışmalar sürdürülmektedir. Tek
yumurta ikizlerinin çift yumurta ikizlerine göre şizofreni olma olasılığının yüksek olması
genetiğe bağlı olduğunu düşündürmektedir. Aynı zamanda şizofren bir ailede doğup normal bir ailede büyüyen ve şizofren bir ailede büyüyen çocuklar arasında şizofreni gelişme oranı
arasında çok az bir fark vardır. Bu durum genetik faktörlerle birlikte çevresel faktörlerinde
önemli olduğunu göstermiştir. Tek yumurta ikizlerinin neredeyse yarısı şizofreni
geliştirmemiştir.
beyin görüntüleme sonuçları - Nörotransmitterler şizofreniyle ilişkisi olabilecek konular içerisinde düşünülmüştür.
- Dopamin şizofreni konusunda en fazla adı geçen nörotransmitterdir. Amfetamin ve kokain gibi dopamin etkinliğini arttıran psikostimulan ajanların normal kişilerde şizofreni benzeri bir tabloya yol açması ve postsinaptik dopamin reseptörlerini bloke eden nöroleptiklerin şizofreni belirtilerini geriletmesi, dopamin varsayımını desteklemektedir. (kocal ve ark.)
- Bugüne dek değişik ve bazen birbirine zıt etkileri olan 15’e yakın seratonin reseptörü bulunmuştur. Klozapin ve yeni atipik antipsikotiklerin seratonin reseptörlerine olan ilgisi ve halüsinojen bir madde olan LSD’nin serotonin ile benzerliği bu nörotransmitteri de şizofreni patofizyolojisinin sanıkları arasına sokmuştur. (rezaki m.) Şizofreni hastalarında da şizofreni belirtilerini alevlendirebilmektedirler. Bu ilişki serotonin işlevinin azalmasının şizofreni ile bağlantılı olabileceğini göstermektedir. (kocal ve ark.)
- Artan nörepinefrin şizofrenide duygusal girdilere karşı daha duyarlı olunmasına sebep olmaktadır.
- Glutamat ve reseptörleri çok fazla beyin işlevi içerisinde yer alır. Patolojik ve fizyolojik süreçler içerisine glutamat’ın karışmaması olası değildir. Bu sebeple şizofreni araştırmalarında karşımıza çıkmaktadır. Bir glutamat reseptörü olan fensiklidinin şizofreniye çok benzeyen bir klinik tabloya yol açması şizofrenideki rolüne dikkat çekmektedir. Bu glutamatın direk etki ettiğini göstermez ama müdahale edilebilecek sistemlerden biri olduğunu gösterir. Glutamatın bilişsel işlevlerde öğrenme, hafıza, davranışların organizasyonunda rol aldığı bilinmektedir.
- Gaba reseptörü de araştırılmış fakat şizofrenide etkisine dair kesin bir bulgu bulunamamıştır.
- Beyindeki anormal durumlar özellikle temporal lobda bazı şizofreni hastalarında farklı bulunmuştur. (Her şizofreni hastasında aynı bölgelerde sorun bulunmamıştır).
- Sanrılar limbrik sistemin bozulması sonucu oluşur. Ve sanrı belirtisi bulunan hastaların temporal lobunda da hasar görülmüştür.
- Hipokampus bozukluğuna bağlı gelişen sorunda öğrenme güçlüğü yaşanmaktadır.
- Frontal lobun sorumlu olduğu bazı görevler şizofrenide bulunduğu için frontal lobunda etkili olduğu düşünülmektedir. Bu özellikler dikkat, soyut düşünme, uyaranları değerlendirmedir.
- Şizofreni hastalarında işitsel halüsinasyonlar ve konuşma bozuklukları sık görülen sorunlardır. Buradan yola çıkarak limbrik sistemin şizofrenide yeri olduğunu söyleyebiliriz.
- Prefrontal bölge ve spesifik temporolimbik bölgede şizofreni hastalarında orantısızlık olduğu görülmüştür.
- Şizofreni hastalarında lateral ventriküllerin genişlemiş olduğu literatüre geçmiştir.
- Bazı araştırmalar frontal lobda azalma olduğunu belirtmiştir. Temporal lobda da azalma olduğu bildirilmiştir.
- MRI görüntüleme ile frontal lob, talamus, korpus kallozum, serebellum ve superior temporal girus’ta anormallik belirlenmiştir.
- Beyin bölgeleri arasındaki bağlantıların en büyüğünü de iki beyin yarıküresini birbirine bağlayan korpus kallosum (KK) oluşturmaktadır ve Wernicke ile Kraepelin’in öngörülerini doğrular şekilde şizofreni hastalarının KK’larında anormallik saptayan çok sayıda çalışma bulunmaktadır. (kocal ve ark)
- Yapılan araştırmada şizofreni hastalarında FA değerinde düşüklük bulunmuştur bazı araştırmalarda tersi sonuçta çıkmıştır. Bununla birlikte, FA düşüklüğü her iki durum için birbirinden farklı anlamlar taşımaktadır. Eğer FA düşüklüğü aksonların sayısındaki azalmadan kaynaklanıyorsa KK üzerinden daha az bilgi taşınması söz konusudur ve durum karşı tarafta daha az etkinliğe yol açacaktır. Miyelinizasyondaki bozukluk FA düşmesine yol açıyor ise, aksonların bilgi iletimi yavaşlayacak bu durum da bilgi işlenmesinde senkronizasyon bozukluğuna ve sinyal/gürültü oranının düşmesine yol açacaktır (Konrad ve Winterer 2008)
- Rezaki murat (1998). Şizofreni nörobiyolojisine kısa bir bakış.
- Kocal, karakuş ve sert. Şizofreni: etiyoloji, klinik özellikler ve tedavi. Adana: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
- Konrad A, Winterer G (2008) Disturbed structural connectivity in schizophrenia primary factor in pathology or epiphenomenon? Schizophr Bull, 34:72-92
Biz
YanıtlaSilBiz şizofreniyi varoluş tablosundan bir sürgün olarak tanıyor olsak da milletlerin toplumsal deliliklerine akıl sağlığı denir ve uyum sağlamak mı neye delirmiş bir dünyaya mı? Bu yüzden hala akıl sağlığı normal olan biri anormal bir şey yaşamaktadır. Mistik, bilge ve şizofren aynı denizdedir bilge kaptandır mistik yüzmektedir şizofren ise batmakta.